DOĞUM GÜNÜ HEDİYELERİ

REZİL DOĞUM GÜNÜ SÜRPRİZİ

      Neler hayal ettim, neler oldu, daha doğrusu ‘olmadı’ sayın günlükçüğüm. Sanırım gerçekten,  yakında kafayı yiyeceğim.

      Adonis’imin yani Deniz’in sürpriz doğum günü partisinde sana yazdıklarımı biliyorsun: Herşey iyi gidiyordu. Çok güzel giyinip süslenmiş (Begüm peri gibi göründüğümü söylemişti hatta) fotoğraf makinesi hediyemi alıp tin tin, çıtı pıtı gitmiş, kızlarla evi süslemiştim. Az sonra doğum günü pastası gelmişti, onu da buzdolabına koyup mutfaktan doğruca Adonis’imin odasına sıvışmış, sana yazmıştım. Herşey bu ana kadar iyiydi. Sonrasında kimse görmeden kapıyı kapadım ve Adonis’imin odasını karıştırmaya başladım. Bakalım kız arkadaşı var mıydı ya da hoşlandığı biri (gerçi bunu canım arkadaşım Begüm’cüğümden de öğrenebilirdim ama olsun) nelerden hoşlanıyordu, hangi kitapları okuyor, hangi müzikleri dinliyordu. Kitap raflarına baktım ve Dostoyevski okuduğunu gördüm. Pek bir gururlandım. Gelecekteki eşim edebiyattan anlıyordu. Bir kaç kitap daha vardı; bazılarının kapakları alışık olduğum gibi değildi. Chuck Palahniuk diye bir yazarın bolca kitabı vardı rafta. (Hım, bu yazarı araştırmalıyım.) Sonra cd’lere baktım. Pek bildiğim filmler değildi bunlar, değişiklerdi: Across the universe, Transpotting, Funny Games, Easy Rider, Into the wild… Hiç birini bilmiyor olmam üzücü! (ama hepsini izleyeceğim) Sonra dolaplarını karıştırdım azıcık. Biraz da çekmecelerini… Ve ders kitaplarının içine, defterlerine baktım (Böylece yazısını görebilecektim: Yazısı biraz dağınıktı ve çoook çekiciydi) Ve sonraaaa fotoğraflarını gördüm: Bir albümde çocukluğundan bugüne tüüm fotoğrafları… Çocukken de o kadar sevimliymiş ki… (İnşallah gelecekteki oğullarımız Adonis’ime, kızlarımız da bana benzer!) Dayanamadım çocukluk fotoğraflarından bir- iki tanecik aldım. (Üç- beş tane diyelim.  TAMAM albümü komple aldım ama ne yapabilirim onu daha iyi tanımak istiyorum. Hem ona bakmak bana 248573945 tane çikolata yemişçesine iyi geliyor, mutluluk veriyordu.) Şimdi de hem sana yazıyor hem de bir yandan Adonis- Deniz’imin, (biz şuna Adenis diyelim; üf çok iğrencim!) fotoğraflarına bakıyor ve ilerde yapacağı evlilik teklifi organizasyonunu düşünüyordum. Ve ömrümüz boyunca geçireceğimiz tüm yıl dönümlerimizi… (Tabii herşey Doğuş yüzünden berbat olmazsa…)

            Neyse albümü yürüttükten ve tüm eşyalarını dağıttıktan sonra hemencecik toparladım sonra da şeytan dürttü: Kalemi alıp çalışma masasına ‘ela’ yazdım. (Bilmiyorum bunu neden yaptım ama kalp çizmekten iyiydi ve aklımda sürekli onun gözleri olduğundan ‘ela!’ yazıvermiştim işte.) Sonra kapı çaldı. Hepimiz heyecanla salonda toplaştık, ışığı kapadık. Ama bu çocuğun anahtarı yok muydu? Çocuklardan biri bize şşt! yaparak öne atıldı kapıyı açtı ve biz de hep bir ağızdan bağırdık: SÜRPRİZ! Işık açıldı ve karşımda duran kişi Adonis’im değildi. Herkes şaşkınlıkla baktı: Bu Doğuş’tu. Herkes söylenmeye başlamış ve Begüm de Doğuş’a çemkirip dururken hızla Doğuş’un koluna yapıştım yine. (Nerede kaldı Audrey asaleti, yumuşakbaşlılığı, kibarlığı?)

-Ne yapıyorsun burada?

diyerek kapının dışına itekledim onu.

-Senin bu sert hallerine bayılıyorum

dedi Doğuş. (Pis yapışkan!)

-Niye geldin ya? Çocuğu tanımıyorsun bile!

-Sen de pek tanımıyorsun gerçi ama buradasın. Çok da güzel olmuşsun

dedi beni baştan aşağı süzerek.

-Ne içtin sen?

Leş gibi kokuyordu. ”Doğuş hadi git buradan!’ diyerek kapıyı kapatmaya davrandım.

-Aaa Adonis’ine doğum günü hediyesini vermeden gitmem!

Elini cebine attı ve kırmızı jelatine sarılmış, iple bağlanmış, kare biçimli ince pakedi salladı. (Yoksa!??) Korkuyla yüzüne baktım. Doğuş pis pis sırıtıyor, düşüncemi okumuşçasına başını aşağı yukarı sallıyordu. Elinden pakedi kapmaya çalıştım ama

-I-ıh! diyerek cebine atıverdi.

-Doğuş lütfen!

dedim bu sefer. Zorlukla halledemeyecektim bari yavru köpek gözleriyle bakayım da bana acısın diye düşünmüştüm.

-En iyi doğum günü hediyesi benimki olacak Pınar’cığım. Ama istersen bunların hiç biri yaşanmayabilir.

İyi fikir! Heyecanla atıldım:

-Nasıl? Gerçekten Doğuş’cuğum ben de seninle arkadaşlığımızın bozulmasını hiç istemem çünkü!

Doğuş aniden bağırıp çağırmaya başladı. Eyvah! Ya şimdi Adonis’im gelirse…

-Ne arkadaşlığı Pınar? Ne arkadaşlığından bahsediyorsun? Ben yanıyorum, ölüyorum, mahvoluyorum senin için. Herifin biri geliyor daha seninle arkadaş bile olamamışken alıp götürüyor seni benden.

-Şşşt! Şşşt!

demekten başka bir şey gelmiyordu elimden. Etraftan bir gören, söylediği bu delice sözleri duyan olacaktı. Hatta annem bile duyup cama çıkabilirdi.

-Bak Pınar! Dinle beni!

Doğuş yüzüme iyice yaklaştı, cebinden fotoğrafların ve videonun olduğu cd’yi çıkarıp salladı:

-Bu hediyenin çöpe gitmesini istiyorsan, sen de o herifi çöpe atacaksın. Duydun mu? (İyice bağırmaya başlamıştı) DUYDUN MU?

Kahretsin tam o sırada Adonis’im geldi, ve Doğuş beni kendine çekip öptü. ÖPTÜ! Adonis’im başını çevirip eve girdi. Yüzümü görmemişti bile: Belki de görmüştü ki bu daha da kötü! Az sonra evden ‘SÜRPRİZ’ bağırışı geldi. Doğuş’a tokadı bastım tabii. Hediyeyi elinden kapıp koşarak ve ağzımı burnumu güzel eldivenime hırsla silerek eve koştum.

Şimdi evdeyim. Gece rezalet bitti kısacası. Ben de durumuma uygun bir şarkı açtım: Duman- rezil. Üstelik güzel inci küpemin tekini de kaybettim. Bugün tek kaybettiğim küpem değildi tabii: Gururumu, heyecanımı ve Adonis’imi de (şimdilik) kaybettim. He, bu arada Doğuş’un hediyesi doğum günü kartı çıktı: Cd’yi getirmemiş. Boşuna korkuttu, yapışkan odun! Ah Audrey, ben sadece senin gibi olmak istedim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı