DOĞUM GÜNÜ HEDİYELERİ

KUZENİN DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ

Şu an bu satırları nerede yazıyorum bil bakalım sayın günlükçüğüm! Asla tahmin edemezsin: Gelecekteki sevgilim hatta eşim, Adonis’imin doğum günü partisinde onun odasında, onun masasının üzerinde, onun kalemlerinden biri elimde, bizim evin mutfağını gören camına bakarak yazıyorum. Burada olmak pek güzelmiş:) Gerçi şu an acele acele seni çantamdan çıkarıp da yazıyor olmam tuhaf gibi ama çok uzatmayıp gidip kızlara katılacağım zaten. Parti bitiminde gecenin devamını yazarım  evde: Ah, umuyorum ki Adonis’imden aşk sözleri, şiirler dinleyip, onunla çektirdiğimiz romantik resimlerle ve nihayetinde baş başa kaldığımızda bir öpücükle sona erecek bu gece. Bu da onun olduğu kadar benim doğumgünü partim ve hediyem olacak. Ama önce Begüm’le (canım arkadaşım, kardeşim benim!) son yaşananlardan sonra buraya nasıl geldiğimizi anlatayım:

Kantindeki faciadan sonra (yani Begüm’le Adonis’imin gülüşmelerinden bahsediyorum) Adonis’im ile arkadaşı gittikten sonra Begüm’ü kolundan tuttuğum gibi kızlar tuvaletinin aynasına yapıştırdım. İçimdeki manyak (afedersiniz, ‘coşkulu’ kelimesini kullanalım) kişilik ortaya çıkmıştı. Kızcağız ‘ay a-a ne oluyor be!’ diye bağırdı. Saçını elime doladım. (Ay, ben bunları nasıl yaptım?!)

-Benim Adonis’imle fingirdediğinin farkında mısın?

Begüm’ün korku dolu yüzünde aniden bir aydınlanma, gülümseme belirdi

-Aa bir dakika, bir dakika! Nasıl yani? Kim senin Adonis’in? Ay yoksa:  Metin mi Deniz mi?

Bu garip hallerini görünce saçını bıraktım:

-Demin gülüşüp durduğun! İşte ela gözlü, sakallı olan. Deri ceketli, güzel gülüşlü, inci dişli…

Anlattıkça anlatıyordum ve anlattıkça aşık oluyordum.

-A-a sen resmen benim kuzen Larry’i söylüyorsun.

-Ne?

-Ya, o çocuk benim kuzenim diyorum. Senin Adonis’in! Ha ha ha! Ay inanmıyorum!

Ben de inanmıyordum sayın günlükçüğüm. Rezil mi oldum, iyi bir şey mi oldu anlayamadım. Bana oyun oynuyor sandım önce:

-Sen, ciddi misin?

-Evet ya, inanamıyorum! Bomba haber!

(Şunun konuşmasına bak, gıcık, tikky!) Ben bön bön bakarken o devam etti:

-Adı Deniz bu arada! Aranızı yapayım isterseeen!

(Yahu bu kız eskiden de bu kadar tatlı mıydı bana mı öyle geliyor?)

-Yani, hakikaten şaştım kaldım Begüm’cüğüm. Sana da biraz kaba davrandım ama…

Begüm şuh kahkahalarından birini attı:

-Bak sana bir kıyak yapayım: Bu akşam Deniz’in evde doğum günü organizasyonu var. Sen şimdi al bu doğum günü kartını, adres var burada, akşam giyin süslen orada ol, tamam mı canım?

Harika fikir! Nasıl tamam olmasındı ki? (Bir insan bu kadar mı tatlı, iyi niyetli olur! Yerim ben bu kızı!)

-Tamam, canım benim!

Begüm’ü öptüm, saçlarını savurarak gülerek çıktı. Ben de derhal okuldan çıktım. Mutluluktan yine kanatlanmıştım. Yapmam gereken bir sürü şey vardı. Uça uça yapacaktım artık! 🙂 Doğum günü hediyesi seçmek başlı başına bir işti zaten. İlginç, enteresan bir hediye olmalıydı en başta. Diğer hediyelerden çok farklı olmalıydı. En orjinal doğum günü hediyesi olmalıydı benimkisi. Aniden heyecanlandım; acaba faceten ekleyip doğum günü videosu ya da daha iyisi şarkıları mı yollasaydım? Hem mağazalara girip kendime kıyafet bakıyor hem de youtubedan şarkı seçiyordum. Tan Taşçı’nın, Ayna grubunun, Sadık Karan’ın, Kutsi ile Ebru Gündeş’in, Petek Dinçöz’ün, Erhan Güleryüz’ün, Tan’ın, Ahmet Kaya’nın, Kıraç’ın, Ege’nin  doğum günü şarkılarını ve tüm ingilizce doğum günü şarkılarını dinledim. Neredeyse hepsini yollayacaktım ve sonuna da ünlü şairlein (örnek: Can Dündar) doğum günü şiirlerini iliştirecek, altına da kısa bir mesaj ekleyecek ve hareketli bir gif koyacaktım, ama hayır! Delirmiş gibi davranmamaya karar verdim. On altı yaşında değildim nihayetinde. Daha Adonis’imle yani Deniz’imle tanışmamıştık bile. Onunla karşılaştığım anki çirkinliğimi, bakımsızlığımı unutturacak şekilde güzelken tanışacaktım: Bu akşam! Şok olacaktı. Ve onun için gerçek bir sürpriz olacaktım.  ‘Aldığım en şaşırtıcı ve göz alıcı hediye sensin Pınar! İyi ki doğdum ve seni tanıdım. Yeni bir yaşın, bana seni getireceğini sanmazdım.’ diyecekti. (Ah, umarım!) İnternette siteler arası gezinmeye devam ettim: Erkeklere alınacak doğum günü hedyelerine, sevgiliye en güzel doğum günü hediyelerine, Eminönü’ndeki doğum günü süslerinden, bebek hediyelerine hatta Ankara’da doğum günü kutlanacak yerlere kadar baktım. Üf bayanlara hediye almak kolay da erkeğe almak neden bu kadar zor? (Bayan mı yazdım, kadın yazacaktım) Neyse, nihayetinde ona bir fotoğraf makinesi almaya karar verdim: Belli mi olur belki o da odasından benim fotoğrafımı çekmek ister. (Ama mümkünse, çılgınca ekmek yemediğim anlarda) Ama tabii fiyat sorunu vardı. Neyse ki banka hesabım var da oradan çekip ona doğru düzgün bir makine alabilecektim. Aslında doğum günü pastasını da almak isterdim de (Mado’dan mesela) ama henüz o samimiyette değiliz (şimdilik!)

Bu arada muhteşem kıyafetimi de bulmuştum: Audrey’in uzun siyah yırtmaçlı elbisesinden giyecek, onun gibi uzun eldivenler ile gösterişli bir kolye takacak, saçımı yine parlak, gümüş rengi bir tokayla tutturup düzgün topuz yaptıracaktım. Bir de siyah az topuklu ayakkabılarımı giydim miydi, benden güzel bir hediye pakedi olurdu işte! 🙂

Annex - Hepburn, Audrey (Breakfast at Tiffany's)_14

Öyle de oldu; eve saçım ve makyajım yapılı şekilde geldim. Aldığım kıyafeti hemen giyinip eldiveni taktım. İçinde Canon fotoğraf makinesinin olduğu süslü pakedi aldım ve anneme doğum günü partisine gittiğimi söyleyerek çıktım.

-Çok şıksınız Pınar Hanım!

diye bağırdı annem arkamdan. 🙂

Ve işte şimdi buradayım. Henüz Adonis’im yani Deniz gelmedi. Begüm ve diğer davetlilerle birlikte evi süsledik. Beklemedeyiz. Kalbim güp güp atıyor. Evde gecenin devamını yazmak için yeniden görüşmek üzere sayın günlükçüğüm!

Not: Bu arada tüm kızlar berbat giyinmiş. Hepsi ucuz görünüyor. Her neyse…  Begüm’cüğüm, benim çok güzel göründüğümü söyledi. Biliyorum!

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı