SEVGİLİYE HEDİYE

EVLENECEĞİM ADAMI BULDUM; SADECE ONUN BUNDAN HABERİ YOK!

Evet, bu da oldu işte! Televizyon karşında diyet kola ve cips eşliğinde izlediğim evlilik programlarından  ve gezindiğim onca e- evlilik sitelerinden sonra bir gün aniden eşimi buldum! Hem de şuracıkta: İstanbul’da, yaşadığım mahallede, karşı apartmanda! Ah, sevgili komşum!

Beni lütfen yargılama sayın günlükçüğüm. Tamam, sık sık aşık olabilen bir insanım ama bu çok başka… Bu hayallerimin de ötesinde bir adam. Bu; evleneceğim adam!

Sabah yine tam saatinde kalkmış, yüzüme krem sürüyordum. Çünkü biliyorsun; krem sürmeden önce fondoten sürdüğümde burnumda topak topak kalıyor. Her neyse, hafif bir makyaj yaptım, açık renk bir ruj sürdüm ve gözlerimi öne çıkardım: Tıpkı Audrey gibi… Saçımı düzgün bir topuz yaptım. Beyaz gömleğimi, üzerine siyah dar yeleğimi, altıma siyah yüksek bel pantolonumu giydim. En sevdiğim gösterişli takılarımı taktım. Çakma Chanel çantamı aldım, montumu, topuklu sade çizmelerimi giyip çıktım. Asansörden indim. Apartmandan çıktım ve sokağa inen ilk birkaç basamakta karşımda onu gördüm: Siyah deri ceketli, uzun saçlı, güneş gözlüklü, kirli sakallı, kot pantolonlu, özensizce bağlanmış siyah botlarıyla o: Herkül, Adonis, evleneceğim adam!

Yürümeye başladı: Her hareketini yavaşlatılmış olarak görüyordum. Rüzgar saçını dağıtıyor, sağ eliyle saçını kulağının arkasına koyuyor ve yürümeye devam ediyordu. Önümden geçip gitmişti! Ben de yerimde öylece kalakalmıştım. Keşke kalmaya devam etseydim de o adımı atmasaydım… Boş bulunup ayağımı merdivenden atıverdim ve cumburlop! Yerdeyim! İnan sayın günlükçüğüm; hiç acı hissetmedim. Hissettiğim tek şey korkuydu: Gelecekteki sevgilimin, müstakbel eşimin beni ilk olarak yerde görmesini istemiyordum. (Hım, aslında düşündüm de bu çok romantik olabilirdi: Gelip elimden tutardı. Başımı kaldırıp ona bakardım. Gözlerimiz birbirini bulduğunda parıldardı ve öylece kilitlenip kalırdı birbirlerine. Erkeğim, beni nazikçe kaldırırdı ve dans edermişçesine yanak yanağa verirdik, bir sonraki aşama pırlanta yüzüklü evlilik teklifi ve nikah masası zaten) Ama şimdi içinde bulunduğum durumda korkudan başımı kaldıramıyordum bile. Nihayet sonra, bir hanımefendi gibi cesaretimi toplayıp başımı asilce yerden kaldırdım. (Of, içimde ise ne cesaret verdi ne asalet…) Ve şükürler olsun ki, beni görmemiş, yoluna devam etmişti. Gözlerimle onu aradım, bulunca da hemen, üstümü silkmeye bile fırsat bulamayıp hızla peşine düştüm. Aniden aklıma çantamdaki güneş gözlüğüm geldi. Hemen çıkarıp taktım, bir yandan da (nasipse, inşallah, amin, olur olur!) eşimi takip ediyordum. Kendimi hoş bir ajan gibi hissediyordum şimdi.

1.bölüm- evleneceğim adamı buldum

Minibüs yoluna çıktı. Bir kez arkasına bakar gibi oldu, hemen usta bir ajan gibi ağacın arkasına saklandım. Bir daha da dönüp bakmadı. Yani beni görmediğine eminim. (Neden beni görmedi? Görünecek kadar güzel bir bayan değil miyim ki?) Otobüs durağında beklemeye başladı. Ben az ilerdeki büfede saklanıyor, onu izliyordum. Büfedeki adam ise bana sürekli sosisli satmaya çalışıyordu: Sanki çok severim de! (Kahretsin, bayılırım!) Az sonra otobüs geldi ve duraktaki insanlarla birlikte otobüse bindi. Ben de koşarak kalabalığa karıştım ve otobüse bindim. Şimdi tıkış pıkış bir otobüsteyik; o en arkada, ben en önde, kapının dibinde. Aniden panikledim! Nereye gidiyordum ben böyle? Otobüsün numarasına baktım; oh üniversite yoluydu! Üniversite yolu mu? Kalbim güp güp çarpmaya başladı: Benim üniversiteme mi gidiyordu yoksa benim gelecekteki sevgili sevgilim? Eğer öyleyse onu bu zamana kadar nasıl olmuş da görmemiştim?

Platonik aşkım (şimdilik!) indi. Hem de benim üniversitemde! Saçlarını savurarak, gayet salaş bir şekilde yürümeye devam etti. Ben de arkasından tıngır mıngır yürüyordum. Hım, anlaşılan benim fakültemde değildi. Olsun. O dersine girsin çıksın, ben onu şuracıkta, kantinde beklerdim.

Binaya girdi, merdivenleri çıktı ve böylece ben onun felsefe bölümünü okuyor olduğunu öğrendim. İnanabiliyor musun sayın günlükçüğüm; karşılıksız aşkım (şimdilik!) felsefe okuyor! Hem yakışıklı, hem zeki… Mükemmel bir karışım!

O dersteyken ben de bizim gruptaki kız arkadaşlardan birini aradım: Begüm! Ona Adonis’imi anlattım, ama çok da uzun uzadıya anlatmadım; kıskanmaya başlamıştım çünkü. Ve kimsenin saçını başını yolmak istemiyordum. (özür dilerim!) Telefonu kapattık, internete girdim. Platonik aşk şarkılarının hepsini dinledim, bir sürü platonik aşk testleri çözdüm. En güzel platonik aşk sözlerini, platonik aşk hikayelerini okuyup içlendim. Platonik aşk şiirleri, platonik aşk mektupları okudum; Adonis’im önümde diz çökmüş bana okuyormuş gibi hayal ettim. Uludağ sözlükte, ekşi sözlükte ve itü sözlükte ‘platonik aşk’ı arattım tüm yorumları okudum ve biraz keyiflendim. Sonra ‘platonik aşk resimleri’ne baktım: Çok emo şeylerdi. ‘Çocuk muyuz allah aşkına!’ diyerek sinirlendim. Sonra da aşk büyüsü yapmakla ilgili bir yazı okudum. (İtiraf ediyorum bir an için gözlerim parladı. Sonra büyü yapmanın pek de islami bir yaklaşım olmadığını fark ettim:) ) Akşam izlemek üzere youtube’dan bir sürü platonik aşk filmi fragmanı izleyip not aldım. Ardından, yağmur başlamasın mı! Çok içerledim. Adonis’im orada sınıfında, ben burada… Yağmur sevgilisiz çekilmez ki ama! İlk kez oturup aşkın anlamı ile ilgili şiirler yazdım. Aşk aslında nedir cümlesiyle başlayan atarlı (bu kelime hiç bana yakışmadı; ‘öğütleyici’ diyelim) yazılar yazdım.  Ne oldu bana bilmiyorum, çok acı çekiyordum. Ama acı sürsün de istiyordum. Onu unutup hayatıma devam etmek gibi bir düşünce aklımdan asla geçmiyordu. Komik, nasıl geçsindi ki… Unutulabilir gibi miydi ki Adonis’im? (Yahu Adonis Adonis diyip duruyorum da, çocuğun adı ne acaba! Yarın ilk iş öğreneceğim) Biliyor musun sayın günlükçüğüm, yanımda oyun kartları olsa fal da bakardım.

Saatler geçti, gün bitti. Ama bir kez bile Adonis’imi göremedim. Belki mahallede görürüm diyerek heyecanla otobüse atladım. Evinin etrafında kedi gibi gezinip durdum ama görmedim. Çaresiz eve gittim. Elimi yüzümü yıkamadan (hem de ben!!!) masaya oturdum. Annem bir şeyler dedi, duymadım. Babam geldiğinde ben hala yemeğimle oynuyordum. Ah, bu aşk benim iştahımı kesti geçti! Şimdi tek düşündüğüm onun adının ne olabileceği, nereli olabileceği (Bursa’lı, Antalya’lı, Ankara’lı, Yozgat’lı ya da Suriye’li olabilirdi; karşı apartmandakilerin tümünün memleketini biliyordum çünkü. Peki ama bu çocuk nereden geldi?) ve evlilik planlarımıza ne zaman başlayacağımızdı. Ciddi düşünüyoru(m)z çünkü. Evlilik için gerekli belgeler, işlemler falan çok vakit almasa bari. Ah, en merak ettiğim ise bloguma koyacağım gelinliğim için ziyaretçi defterime yazılanlar olacak. En çok da Begüm’ün yorumlarını merak ediyorum.  Ah, Audrey, ben sadece senin gibi olmak istedim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı