TANITIM YAZILARI

GİZLİ AŞK BU, SÖYLEYEMEM: PLATONİK AŞK

Bir ay kadar önce, tanıdığım birinin evine bir kargo geldi. Bir kutu… Kutunun içinde bir kolye var, çikolatalar var ve bir de not. Notta tek yazan “Seni gördüğümde seviniyorum.” Bu kadar.  Gönderenin adı yok. Bir adres var ama o da araştırmalarımız sonucunda anladığımız kadarıyla doğru adres değil. Tamamen saklamış kendisini. Bir ay oldu, hala kimdir necidir bilinmiyor. Kutuyu gönderen şahsın kendisi gizli, ama itirafı çok açık; Seni gördüğümde seviniyorum.

Yalnızca gördüğü için sevinebiliyor. Belki görüp yalnızca selam verebiliyor, belki onu bile yapamıyor. Belki yalnızca her sabah aynı durakta otobüs bekliyorlar ve bu da onu mutlu edebiliyor. Çok acayip değil mi? Sahi, ne deniliyordu buna? Hani böyle gizli saklı, hiç açık etmeden aşık olununca… Platonik, değil mi?

Hemen hemen hepimiz hayatımız boyunca en azından bir kere birine karşı platonik duygular beslemişizdir. Ya duygularımızı söyleyecek cesareti bulamamışızdır ya da duyguları söylemenin ne yeri ne de zamanıdır. Sonra öyle geçip gider işte. Biter yani, kendiliğinden. Kimse tüketmeden, yıpratmadan, kimseyi kırıp incitmeden, acı hatırlarla kirletmeden biter öyle. Hiç yaşanmamış ve hep hayalde, yaratılan o kusursuz dünyada en güzel haliyle kalmış ve bu yüzden de en saf aşktır herhalde, platonik aşk. Daha çok da ilk gençlik yıllarının o zaten her şeye heyecanlı yıllarında yaşandığı için de kalp ritminin değişiminde en etkili aşktır.İtiraf etmem gerekirse, bugün hala birisine karşı gizli aşk besleyip bununla mutlu olabilen kutunun sahibi kişiye biraz özendim. Karşısına geçip sormak isterdim, “Kaldı mı birader? Bu zamanda kaldı mı hakikaten?” Kalmış demek. Yok artık, bu devirde platonik aşk mı olurmuş, aman canım platonik de neymiş, diye düşündüysem sebepsiz değil. Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz ve iletişim kanalları çok gelişti. Teknik bir bilgiden bahsetmiyorum, insanlar arası iletişimin çok kolay, çok sıradan, çok normal olmasından bahsediyorum. Daha da açıklayıcı olabilirim. Eskiden, çok değil, şundan hepi topu on on beş yıl önce birine ondan hoşlandığını söylemek için karşısına çıkma cesaretini göstermen gerekirdi ve birinin karşısına avucunun içine kalbini koyup çıkmak da öyle her baba yiğidin harcı değildi. Bu cesareti gösteremeyenler de aşklarını saklı tutarlardı çaresiz. Gelelim bugüne. Öyle ilişkinin adını koymak için öncesinde bir kahramanlık yapılması gereken bir zamanda yaşamıyoruz, hepimizin farkında olduğu üzere. Birinden mi hoşlandık, adını soyadını bilmemiz yeterli hakkında her türlü bilgiyi edinmemiz için. Nerede yaşar, nerelere takılır, nelerden hoşlanır, ne okumuş, ne iş yapar, hatta şu an nerede ne yiyor… Hepsi yalnızca bir tık uzağımızda. Sosyal medya sağolsun. “Takip etmek” dendiği zaman kimsenin aklına kamuflaj kıyafetlerine bürünüp, araya da belli bir mesafe koyup sokaklarda birinin peşine takılmak gelmiyor. Twitter varken, instagram varken,foursquare varken ne gerek var böyle zahmetli işlere. Hele ki facebook varken! Bunların karşısında hepimiz duygu paylaşımında cesaret abideleri değil miyiz? Aşkını ilan etmek belki facebooktan özel mesaj yoluyla da olsa insanı bir nebze çekingenliğe iter, ama yolunda giden birini durdurup “Ben senden baya hoşlanıyor. Yani bildiğin gibi değil!” demekle de aynı şey değil, kabul edelim.

İşler bu kadar kolayken hala platonik aşk mektupları yazan, hissettiği özel duygularını söylemeyip derste aşk şiirleri yazmakla yetinen insanların hala var olduğunu bilmek güzel işte. Yine de siz duygularınızı söyleyin. Platonik aşk hikayeleri ne kadar romantik gelse de, yaşanmamış şeylerin pişmanlığına değmez bence. Yaşamak daha güzel.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı