TANITIM YAZILARI

TÜM AŞKLARIN BAŞLANGICI “ÖPÜŞME”NİN KAYNAĞI NEREDE?

Sevdiğine dokunmaktan, onu hissetmekten ve kendini kontrol edilemez bir tutkuya kaptırmaktan kim hoşlanmaz ki… Yüksek derecede maneviyat içeren aşık olma ve sevme hislerinin kendini en doğal yoldan ifadesi olan sevgiliyle öpüşmek tüm aşkların başlangıcında yer alır ve sonuna kadar devam eder. İlk kez öpüşmek ise gerek sizin gerekse sevgilinizin hafızasında oldukça kalıcıdır.

Sevginin güzelliği ve özelliği, söylenecek söz, ifade edecek kelime bulunamadığında daha net bir şekilde ortaya çıkar. Bu noktada kurulan bir iletişimdir öpüşmek. Aynı zamanda sevginin, bağlılığın ve tutkunun bir göstergesidir. Ek olarak gözü açık öpüşmek davranışına ilişkin ironik tartışmalarında kaynağıdır. Sahi sevgilisinin öpüşürken gözünün açık olup olmadığını kontrol etmek için gözünü açan var mıdır… Kim bilir J

Peki nefes aldığımız, konuştuğumuz ve beslendiğimiz bir organı bu kadar özel kılan nedir? Bu konuyu araştıran bilim insanları sanıyorum aşkın gücünü ve insana yaptırabileceklerini bildikleri için işin kaynağını merak etmişler olsa gerek. Bu ilginç soruya ve aşkın tetikleyicisinin ne olduğuna ilişkin yapılan araştırmaların sonuçları oldukça dikkat çekici.

Öncelikle işlevleri itibariyle “ağız”ın insanın iç dünyasının eşiği olduğunu söylemekte fayda var. Çünkü ağız yaşamı sürdürebilmek açısından hayati bir organ. Bu doğrultuda felsefeden giriş yapacak olursak ağız, ruh için ideal bir geçit anlamına gelmektedir. Antik Yunan filozofu Platon’un düşüncesine göre, öpücük sayesinde ruh, bedenden çıkmak üzere dudaklara gelir. Bu noktada öpüşmeyi ruhların birbirine bağlanması olarak görebiliriz.

Bazı davranış bilimciler ise “öpüşme”yi günümüz insanının evrim sürecindeki ağızdan ağza beslenme alışkanlığına bağlıyor. Bir başka bilimsel görüş ise atalarımızın tendeki hayati önem taşıyan tuzu yaladıklarını ve bu sırada dokunuştan zevk almaya başladıklarına yönelik bir açıklama getirmiş. Bu görüş dudaktan dudağa öpücüğün bazı durumlarda ne kadar “hayati” olduğunun bir göstergesi olsa gerek J

Ünlü nörolog Sigmund Freud ise öpüşmeyi gıda alımı ve şehvani duyguları ilişkilendirerek açıklamıştır. Bu düşünceye göre insanlar bebekken annenin memesini emmekten zevk alır ve böylece hayatı boyunca öpücüklerle gidermeye çalıştığı bir oral temas arzusu doğar. Bu arzu öpüşmenin manevi doyuruculuğuna gönderme yapar gibi…

Tüm bu görüşlere ek olarak Amerikalı anatomi uzmanı David Berliner bir kimyasal bağlantının izini sürerek yaptığı öpüşmeye ilişkin araştırmasının sonucunda; “belki de öpüşmek feromonları yakalamaya yarıyor; derimizden salgıladığımız, miligramın milyonda biri hafifliğindeki molekülleri…” diyor. Bu moleküllerin en yoğun bulunduğu yerin öpüşme sırasında temas kurulan burun kanatları olması da dikkat çekici. Bu görüşe göre öpüşmek koklamanın bir başka biçimi oluyor. Yani hayvanların muhtemel eşlerini bulmalarının farklı bir çeşidi…

Doğada aşkın kimyasını ise esasen koku oluşturuyor. Bizler farkında olmadan gerçekleşen kimyasal etkiler sayesinde o ünlü “elektrik”i alıyoruz ve veriyoruz. Aşka dair duyguları, şehveti ve tutkuyu harekete geçiren o koku gelecek yazımda sizlerle olacak J

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı