TANITIM YAZILARI

Ünlü Aşk Mektupları

Aşkın büyüsüne kapılıp, aşkı bulmak adına yazılan aşk mesajlarından, aşk mektuplarından örnekler vereceğiz. Her şeyin sanallaştığı günümüzde, hatta sığlaştığı, metalaştırıldığı günümüzde canlı aşkların, aşk ilanlarından örnekler sunacağız. Siz de günün birinde sevdiğinize sunmak isterseniz örneğin güzel bir örneklem olacaktır. Hatta siz de sevgilinize aşk yazıları içeren bir kitap hazırlayıp armağan edebilirsiniz. Olamaz mı? Olabilir.

İşte İlk Mektup:   Şair Ahmet Arif’ten ünlü kadın yazar Leyla Erbil için yazılan mektuplar. Eğer Ahmet Arif şiirini sevenlerden iseniz mutlaka bu mektupları okumalısınız. Zira bu mektupları okuduktan o şiirlerin hangi aşk ile yazıldığını görüyorsunuz. Ancak bir aşk bu kadar güçlü şiirleri yazırabilir zaten.

İşte o satırlardan biri:

Sabah gözlerimi sana açarım.

Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum.

Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş… hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini.”

Bu mektuplardan görüyoruz ki kişi kim olursa olsun aşkın karşısında eğilebiliyor ve bundan asla utanmıyor. Aşk böylesine kavurucu  ve döndürücü bir duygu. Şairin suskun şiiri bu aşkın ilk etkisinde yazılan bir aşk şiiridir.

Peki ya Azra Erhat ile Halikarnas Balıkçısı arasındaki mektuplara ne demeli. İki ünlü yazar, iki usta ve dizelerde dile gelen o efsane aşk ve aşkın en güzel kanıtı mektuplar. Buradaki aşk karşılıksız değil yani Ahmet Arif karşılıksız severken, bu sefer aşk iki kişilik olarak yaşanıyor e karşılıklı olağanüstü mektuplar karşımıza çıkıyor. Gelin onlara bakalım.

Azra’dan Balıkçı ’ya 7 Haziran 1957 tarihli mektubundan birkaç satır…

    “O mektubun beni altüst etti. Yapma böyle Balıkçı. Sonra nasıl toplarım kendimi ben? Sonra neler oluyor sana, erken doğmuş olmak, aşıksın diye gülünç olmaklar da ne demek? Bunları beni eğlendirmek, güldürmek için mi yazıyorsun?

    Bak sana söyleyeyim, bizim sevgimizin yalnız güzel, pırıl pırıl tarafı var. Dünyada böyle bir şey binde bir olur, o da senin ve benim gibi seçkin insanlarda ve ancak çok yaşadıktan, çok çektikten sonra olabilir.

    O kör düğümler ,al kanlar ne? Balıkçım, seninle benim aramda yaş maş diye bir mesele olur mu? Yahu bunları çoktan aşmış insanlar değil miyiz biz? Öyle olunca da duygularımızın fışkırmasını durdurur muyuz?

    Öpmek ve ne geliyorsa içimizden onu yapar, onu yazarız. Dünyaya ilan ederiz ve bu güzeldir, anlamayan aptaldır. Aptallarla vakit geçiremeyiz biz. Bana yazdığın o en güzel cümleleri inkar etmen, onlar için af dilemen, beni öyle yaraladı ki, sorma gitsin.

    Balıkçım hala beni kendinden ayrı bir varlık sanıyorsun, ’la personne’ diyosun. Hayranım olmaya kalkışıyorsun. Şu Azra’yı kolun, ayağın, kendi vücudunun bir parçası saysana. Ne diye ayırıyorsun beni senden…Ellerini öperken ben,bayram çocuğu gibi bir adet yerine getirmiyorum. O Lykos Vadisi’ne otomobille giderken hep ellerine bakıyorum. Hem söyledim sana, ellerini çok beğendiğimi.’Sensuellement’ öpüyorum onları. Burada olsan da öpeceğim, ne yapayım öpmek istiyorsa canım. Ben senin gibi arzumu gülünç olmak korkusuyla gizleyecek değilim. Her arzumu iftihar ede ede açığa vururum. Nasıl kızıyorum sana bunları yazarken Balıkçı. Gene dudağım tik yapmaya başladı. Ne olur, eskisi gibi birbirimize her duyduğumuzu içimizden geldiği gibi yazalım.

Peki buna nasıl bir karşılık gelmiş derseniz işte o satırlarda aşağıda :

Merhaba Azra, merhaba,

    Buradaki adam, “Yazılarınızı hemen yarın getirmeye başlayınız” dedi. “Yok olmaz!” dedim. ”Ben aşığım, ilk önce (aşkıma) mektup; sonra da yazıları yazar getiririm.” Azra rica ederim, boktan bir ‘honnetete’ yaparak yazmama mani olma. Böyle alev gibi harlarken sana doğru, üzerime soğuk soğuk sular dökme. Şu ömrümün sonunda iki paralık keyfim var. Seni seviyorum, bırak aklıma geleni o halimle anlatayım yahu.”

Mektuplar her şeyi çok güzel anlatıyor yoruma hacet yok.  Dilerseniz son noktayı devamını getireceğimize söz vererek Osmanlı  Döneminin o meşhur aşkına bırakalım. Hürrem Sultan ile Kanunu Sultan Süleyman arasındaki aşk mektuplarından örnek verelim şimdilik konuyu kapatalım. Eminim ki sizler içinde ön açıcı olacaktır. Herkese sevda dolu, canlı aşklar diliyorum

Tarihin kötü ve entrikacı olarak gördüğü Hürrem’in aşk sözleri emin ki herkesi şaşırtacak. Aslında özünde o aşık bir kadın ve aşk her şeyi yaptırabilir.

Canım Paresi Sultanım,

Gamlı gönlümün yatıştırıcısı, yaralı kalbimin merhemi o kimsedir ki, onun âşkı gönül tahtımın sultanıdır. Her ne kadar cihanın saadeti isem de onun kölesiyim. Yüz bin kere yanmış sine ile arz olunur ki, benim Firdevs Cennetimin goncası Sultanım. Gaddar felek, benim gibi bir dertliye zulmedip, canıma türlü türlü ayrılık hançerleri saplayıp ve benim miskin gözümün yaşına bakmayıp, siz yüce ve ebedi cennetin goncasını benden ayrı düşürdü ise, rahatım zahmete, şahlığım tasaya, hayatım mahva yüz tutup, gün be gün feryadımdan insan ve cinler yanıp tutuşmuştur. İhtimaldir ki gözyaşıma Allah’ın inayeti yetişip hayatımı gene bana kavuşmayı mümkün ve kolay kılacak, bu kadar ayrılığımdan ve yabanda kalışımdan beni esirgeyecek!

Benim Yusuf yüzlüm, şeker sözlüm, lâtif, nâzenin Sultanım! Allah dergâhına yüzüm süpürge kılıp niyâz ederim ki; mübarek yüzünüzü yine tez zamanda bana göstersin! İlâhi, eğer denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa dahi, bu ayrılığın açıklamasını yazabilirler mi? Ayrılığa düşenin halini bilmek isteyenler, Süre-i Yusuf okusun, bu hali ancak o tefsir eder.

Gözümün nuru Sultanım! Gece yoktur ki âhlarımın ateşinden bütün âlem yanmaya. Seher yoktur ki, gül yüzünüzün arzusuyla ağlamaya ve feryatlarımdan felekler parçalanmaya, Rumuzu şeb gibi tarik etti ey may-i iştiyak

Müşkül olur iftirak, ah iftirak, vah iftirak

 (Gündüzümü gece gibi karanlık ettin ey Ay! Zor olur ayrılık, ah ayrılık, vah ayrılık…)

Ah benim Sultanım! Ayrılık ateşinin sınırı yoktur. Şimdi siz de bu derd-mendi esirgeyip mektub-ı şerifinizi bu tarafa göndermeyi geciktirmeyiniz. Bari onunla canıma rahat hasıla ola..!”

1

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı